16 Şubat 2014 Pazar

MU


*** MU ***



Mu, sulara batmadan önce Büyük Okyanus'ta yer aldığı düşünülen varsayımsal kayıp kıtaya verilen addır. Mu sulara batmadan önce Büyük Okyanus'ta yer aldığı düşünülen varsayımsal kayıp kıtaya verilen addır.

Mu Kıtası varsayımının bilimdeki kabul derecesi:

İlk kez J. Churchward tarafından ortaya atılan, geçmişte üzerinde ileri bir uygarlığın bulunduğu, Pasifik Okyanusu’nda bir kıtanın varlığı konusundaki görüş, çeşitli belge ve bulgular mevcut olmakla birlikte, henüz arkeologlar arasında yaygınlık kazanmamış bir görüş veya bir varsayım olmaktan öteye gidememiştir.

Türklerin BÜYÜK OKYANUS Alm. Pazifischer Ozean (m), Pazifik (m), Fr. Ocean Pacifique (m), İng. Pacific Ocean. Dünyâdaki okyanusların en büyüğü. Kuzey kutbundan güney kutbuna kadar uzanan Büyük Okyanus, Asya kıtasının ve Avustralya’nın doğu sınırları ile Amerika kıtasının batı kıyıları tarafından çevrilmiştir.

166.000.000 km2 olan yüzölçümü, kıyı denizleriyle beraber 180.130.000 km2yi bulur. Bu rakam dünyâdaki sularla kaplı sahanın yaklaşık yarısını teşkil eder. Mu Kıtasından geldiği söylentileri de varsayım olarak eklenmiştir.


Churchward'un İddiası:

Churchward'un iddia ettiğine göre Mu uygarlığını araştırmasına başlaması, Batı Tibet'teki, adını vermediği gizli bir tapınağın arşivlerinde bulunan, çok eski bir dilde yazılmış olan Naacal Tabletleri'ni okumasıyla başlamıştır.

Söylediğine göre, bu tabletleri okuyabilme becerisini de yine o tapınakta bulunan bir Naacal Tabletleri Mu Kıtası Mu Uygarlığı`na ait, günümüzden yaklaşık 15.000 yil önce yazıldıkları ispat edilen taş tabletler.

Tibet rahibinden öğrenmiştir. Churchward sonraki yıllarda, Amerikalı jeolog William Niven'in Tibet Çin’in kendi kendini idare eden yüksek ve geniş bir alanı.

“Dünyanın Çatısı” ve “Kar Ülkesi” gibi kendine has isimleri olan bu bölge asırlar boyunca etrafını çeviren büyük dağlardan dolayı insan yaşamayan vahşi hayvanların bulunduğu bir yer olmuştur.

Tibet 27°20’ ve 36°30’ kuzey paralelleriyle 78°24’ ve 98°57’ doğu meridyenleri arasında yer alır.

Meksika'da ortaya çıkardığı tabletler üzerinde çalışmıştır.

Churchward’a göre, günümüzde Meksika batısında Pasifik Okyanusu, doğusunda Karayip Denizi ve kuzey doğusunda Meksika Körfezi bulunan Orta Amerika ülkesi. Meksika, kuzeyde Amerika Birleşik Devletleri sınırında geniş olup, Guatemala ve Belize ile komşu olduğu güneydoğuya doğru daralarak, bir üçgeni andırır. Yucatan Yarımadası ve kuzeybatıdan Pasifik Okyanusuna sokulan Baja (Aşağı) Kaliforniya bu görüntüyü bozar.

Mexico Müzesi’nde bulunan, 19211923 yılları arasındaki kazılarda keşfedilen bu 2600 tablet, Tibet’te öğrendiği Naga-maya dilinde yazılmıştı. Churchward’a göre bu tabletler 15.000 yıl önce yazılmıştı.

Varsayımı savunanların görüşleri:Yaklaşık 50 yıl boyunca 20’den fazla ülkeye giderek Mu uygarlığı hakkında veri toplayan James Churchward’un ve Mu varsayımını destekleyenlerin

Mu uygarlığı hakkındaki görüşleri kısaca şöyle özetlenebilir:

* Yeryüzünde insanın ilk ortaya çıktığı kıta Mu kıtasıdır.

* Mu kıtası kuzeyden güneye 3000 mil, doğudan batıya 5000 mil kadar uzanan,üç kara parçasından oluşan büyük bir kıtaydı.

* Günümüzde PolinezyaMikronezya ve Okyanusya, Kuzey Pasifik Okyanusunda adalar grubu.Melanezya takımadalarını oluşturan adalar, muhtemelen bu kıtadan arta kalan kara parçalarıdır.

* Bu kıta, kıtanın altında yer alan gaz odacıklarının patlamalara yol açması nedeniyle, yaklaşık 12.000 yıl önce 64 milyon nüfusuyla birlikte sulara gömülmüştür.

* Bu kıtada 70.000 yıl önce tek tanrılı bir din bulunuyordu. Aynı tarihlerde Mu'lular diğer kıtalarda koloniler oluşturmaya başlamışlardı ki, anavatan dışındaki en büyük imparatorluk, başkenti günümüzdeGobi Çölü’nün uzandığı bölgede bulunan Uygur İmparatorluğu’ydu.

* Mu dininin öğretimini Naakaller adı verilen rahipler üstlenmişlerdi ve sembolizme dayalı bir öğretimleri vardı.

* Mu dininin esası, Tanrı’nın tek oluşuna ve ruhsal gelişim için sürekli olarak tekrar doğmak inanışına dayanıyordu.

* Orta Asya’da, Moğolistan Cumhûriyetinin güneyi ve Çin’e bağlı Sin-Kiang ve Kansu eyâletlerinin yakınlarındaki bölgeleri de içine alan geniş çöl. Etrâfını kayalık sıradağlar çevirmiştir. Güneyde Altun Dağ, Bei ve Yin Dağları, batıda Tanrı Dağları, kuzeyde Altay ve Hangay Dağları yer alır. Çölün uzunluğu 1600 km olup, genişliği 480-965 km arasında değişir.
Atlantis’teki din Mu’nun tek tanrılı dininden başka bir şey değildir.

* "Ra" sözcüğü güneş anlamına gelirdi ki, daire ile ifade edilen güneş sembolü, bir ad ve sıfat vermek istemedikleri, "O" diye hitap ettikleri Tek Tanrı'yı simgelemede kullanılırdı; Mu imparatoru da “Mu’nun güneşi” anlamında Ra-Mu adıyla ifade edilirdi. Ra sözcüğü sonradan diğer kıtalara ve Atlantis yoluyla Mısır'a da taşınmıştır.

* Dört ırktan oluşan Mu'lularda yazı dilleri farklı olmakla birlikte, konuşma dilleri ortaktı.

* Mu'lular günümüz uygarlığına kıyasla manevi alanlarda çok daha ileriydiler.

* Telepati, durugörü, çift bedenlenme, astral seyahat gibi, uygarlığımızda ancak kimi medyumlarda ve mistiklerde görülebilen olağanüstü yetenekler Mu'lularda olağan yetenekler olarak mevcuttu. (Bu, Churchward’un değil, bazı izleyicilerinin görüşüdür)

* Mu uygarlığının en önemli çöküş nedeni, teşevvüş adı verilen, bir aşamadan diğerine geçilirken yaşanan kargaşa dönemini atlatamamasıdır. (B.Ruhselman’a göre) Genelde bu iddiaların herhangi birini destekleyecek arkeolojik veya antropolojik bulgu bulunmamaktadır. Mu dinine, kolonilerine (örneğin Uygur İmparatorluğu kolonisi fikri) ve Mu kıtasının nasıl battığına ilişkin iddialar Mu varsayımını savunanlar arasında da genel geçer kabul görmemiştir ve farklı düşünceler mevcuttur.

İleri sürülen kaynaklar:

Churchward'un yararlandığı ve tezini desteklediğini ileri sürdüğü kaynaklar şöyledir: # Dr. William Niven'in 19211923 yılları arasında keşfettiği, günümüzde Mexico Müzesi’nde bulunan 2600 tablet.
# Yucatan'da hazırlanmış eski bir Maya kitabı olan 'Troano El Yazması'. British Museum'da bulunmaktadir.
# Bir başka Maya kitabı olan Cortesianus Kodeksi. Bugün Madrid Ulusal Müzesi'nde bulunmaktadır.
Paul Schlieman tarafından Tibet'teki bir Budist tapınağında keşfedildiği ileri sürülen “Lhassa Belgesi”.
Yucatan'da (Meksika) Churchward’un batan Mu kıtasının anısına inşa edilmiş olduğunu ileri sürdüğüUxmal tapınağı'ndaki yazıtlar. Bu tapınaktaki yazıtlarda “geldiğimiz yer olan Batı ülkelerinin anısını korumak için inşa edilmiştir” ifadesi bulunmaktadır.
# Meksiko şehrinin 96 km. güneybatısında yer alan Xochicalo Piramiti yazıtları. Bu piramit, üzerindeki yazıtlara göre, “Batı ülkelerinin yıkımının anısına” inşa edilmiştir.
Perezianus ve Dresden kodeksleri.
Auguste Le Plongeon ve Brasseur de Bourbourg adlı araşturmacılar da Churchward'la aynı dönemde Mu konusunda araştırmalarda bulunmuşlardır; kimilerine göre konuyu ilk kez Le Plongeon gündeme getirmiştir. Arkeolog Egisto Roggero, baron D’Espiard de CologneHans S.Santesson, J.Churchward’dan sonra konuyla ilgilenen önemli araştırmacılar arasında sayılırlar. Mu araştırmacılarına göre, Büyük Okyanus'daki, Mu kıtasından arta kalan, çoğu insanlarca meskun olmayan adalardaki devasa kalıntılar da Mu varsayımını destekler niteliktedir. Mu uygarlığının varlığını desteklediği öne sürülen çeşitli bulgular şunlardır:

* Büyük Okyanus'un tabanında sıradağların uzanması.
http://ngsite.maps.com/product.aspx?cid=1541&pid=15902 
Büyük Okyanus taban analizi haritası,National Geographic]

* Polinezya Adaları'nda yapılan araştırmalarda üzerinde insan yaşamayan adalardaki mağaralarda bir milyon yıllık resim ve kabartmalara rastlanmıştır.

* Mikronezya’nın Carolin Adaları'nda az nüfuslu yerlilerin yapamayacağı dev kalıntılara rastlanmıştır.

* Carolin Adaları'ndan, üzerinde az sayıda yerlinin yaşadığı Ponape Adası’nda duvarlarının yüksekliği 10 m.yi aşan bir tapınak, yontulmuş muazzam bazalt blokları ve bir piramit keşfedilmiştir. II. Dünya Savaşı'ndan önce Ponape kıyılarına dalan Japon dalgıçlar, deniz dibinde mercanlarla kaplı caddeler, taş kubbeler, sütunlar, taş anıtlar, ev kalıntıları, yazılı taş levhalar ve platin tabutlar gördüklerini bildirmişler ve bir miktar platin çıkarmışlardır.

http://images.google.com.tr/images?hl=tr&lr=&q=ponape&as_q=archeology&btnG=Sonu%C3%A7lar%C4%B1n%C2%A0i%C3%A7inde%C2%A0ara&ie=UTF-8&oe=UTF-8&sa=N&tab=wi Ponape buluntuları

Ponape’den fazla uzakta olmayan Nan Madol Adası’nda çoğunun ağırlığı on tona varan binlerce bazalt sütun bulunmakta, bunlardan kurulu yapı ada dışına taşıp denizaltında devam etmektedir.
http://images.google.com.tr/images?svnum=100&hl=tr&lr=&q=nan+madol Nan Madol buluntuları

Paskalya Adası’nda kimileri 50 ton ağırlığında, kimileri 33m. boyunda yüzlerce dev heykel bulunmaktadır ki, adada yaşayanlarca yapılması imkansız olan bu heykellerin bazılarında bir yazıya sahip olmadıklarından yerlilerce okunamayan yazılı tabletler bulunmaktadır. A.B.D., ilk atom denizaltısı sulara açıldığında, Paskalya açıklarında deniz dibinde normal-dışı bir dağ oluşumunun saptandığını açıklamıştır. Aynı açıklama bir süre sonra Kaliforniya Üniversitesi’nden Prof.H. W. Menard’dan gelmiştir.

http://manarko.com/images/eastern2.jpg 
Paskalya heykellerinin büyüklüğü

* Tonga Tabu Adaları'nda her biri 70 tonluk taştan oluşan bir kemer ya da anıt bulunmaktadır. Bu adalara en yakın taş sağlanabilecek yer 250 mil ötededir. [http://images.google.com.tr/imgres?imgurl=http://www.janeresture.com/oceania_arch/tahiti_pyramid.jpg&imgrefurl=http://www.janeresture.com/oceania_arch/index.htm&h=200&w=258&sz=12&hl=tr&start=1&tbnid=mB2khqRp_XxmjM:&tbnh=87&tbnw=112&prev=/images%3Fq%3Dtinian%2Bpyramid%26svnum%3D100%26hl%3Dtr%26lr%3D%26sa%3DG Tonga Tabu ,Tinian,Nan Madol, Tahiti,dev kalıntılar ve piramitler]

1938’de Bruce ve Sheridan Fahrestack kardeşler Fiji Adaları’ndan Vanua Levu’da bilinmeyen harflerle kazılı 40 tonluk bir monolit buldular.

Tinian Adası'nın her yerinde dörtgen tabanlı piramitler ve sütunlar bulunmaktadır. [http://images.google.com.tr/images?hl=tr&lr=&q=tinian&as_q=pyramid&btnG=Sonu%C3%A7lar%C4%B1n%C2%A0i%C3%A7inde%C2%A0ara Tinian Piramidi]

Batı Samoa’da, Guam Adası'nda ve Kingsmill’de piramitler bulunmaktadır. [http://survive2012.com/asia_pyramids.php Batı Samoa piramidi]

* Ponape’nin 120 mil batısında Swallow Adası'nda piramitler bulunmaktadır.

Pitcairn Adası’nda dev heykeller bulunmaktadır.
[http://www.fototime.com/D520717E1B4B309/standard.jpg Pitcairn heykelleri]

* Tahiti’nin batısındaki Cook Adaları'ndan Rarotonga ve Mangaia’da devasa taşlarla yapılmış, yaşı bilinmeyen bir taş yol bulunmaktadır. Her iki adada da taş ocağı yoktur.

* Marshall Adaları’nda, Kusal’da duvarlarla desteklenmiş kanallar keşfedilmiştir.

* Borneo'da 38.000 yıllık kumaş parçaları bulunmuştur.

* Cambier adasında Mısır mumyalarından daha eski mumyalar keşfedilmiştir.

* Rimatara’da 20 m.’lik sütunlara rastlanmıştır.

* Rapa’da dev kale ve heykeller bulunmaktadır.

Marianne Adası’nda koni biçimli mermer sütunlar bulunmaktadır.

* Lele'de dev duvarlar bulunmaktadır.

* Kuki'de dev kalıntılar bulunmaktadır.



Mu'dan yapılan göçler:
Mu araştırmacılarına göre, Mu kıtasından her kıtaya göçler yapılmışsa da başlıca göçler Kuzey ve Güney Amerika'ya, Orta-Asya'ya, Mısır ve Anadolu'ya yapılmıştır.

Churchward'a göre 70.000 yıl önce mevcut olan Uygur imparatorluğu Avrupa içlerine kadar uzanmaktaydı.

Uygur imparatorluğu birine Churchward'un manyetik felaket adını verdiği iki büyük doğal afetle (-diğer afet dağların yükselmesidir-) darbe yemiş ve sağ kalanlar aralarında Avrupa'nın birçok kavminin de bulunduğu çeşitli ari kavimleri oluşturmuşlardır.

Kimilerine göre, Mu ya da Orta-Asya kökenli bu kavimlerin hemen hemen hepsinde (yaklaşık 40 dilde) telaffuzları az çok ufak farklarla, "baba" anlamına gelen ata sözcüğü mevcuttur.

Churchward Uygurlar'ın torunları olan bu kavimlerden bazıları olarak Keltler'i, Basklar'ı ve Asyalı İskitler'i sayar.

Yine Churchward'a göre Osiris Mu kıtasında eğitilmiş, Atlantis'te reform yapmış, Atlantis'li bir bilge ya da peygamberdir;

Öğretisi sonradan " Osiris dini" adını almış olup Hermes-Thot tarafından Mısır'a getirilmiştir.

ABD’nde “uyuyan peygamber” lakabıyla anılmış Edgar Cayce’in “akaşik okumalar”ına göre, Atlantis gibi Mu kıtası'nın da batmasına neden olan etken, Atlantisliler'den satanik yol mensuplarının, ellerindeki nükleer güçleri yıkıcı amaçlarla kullanmaları yüzünden yerkabuğunun dengelerini bozmalarıydı.


Tahsin Mayatepek'in araştırmaları:
M. K. Atatürk, 1930’lu yıllarda James Churchward'un kitaplarından haberdar olur olmaz onun kitaplarını getirtmiş ve içerdiği bilgileri en kısa zamanda öğrenebilmek için bu kitapları 60 çevirmene kısım kısım taksim ederek hızla çevirtmiştir.Ardından Tahsin Mayatepek'i Meksika’ya elçi olarak göndermiştir.

Meksika’da Maya kültürünü inceleyen Tahsin Mayatepek, incelemeleri sonuncunda çok sayıda sözcüğün Türk ve Maya dillerinde aynı olduğunu saptamıştı.

Bu sözcüklerden biri de Türkçe’deki “tepe” sözcüğüydü (Maya dilindeki karşılığı “tepek” idi ve tepe anlamına geliyordu).

Bunun üzerine M.K. Atatürk Meksika’ya elçi olarak atadığı Tahsin beyin soyadını “Mayatepek” olarak değiştirmiştir.

Fakat Tahsin Mayatepek’in iki kültür arasında bulduğu ortak noktalar sözcüklerden ibaret değildi;

Her iki kültür arasında, Mayalar’ın ayyıldızlı davullarından, Şamanik kültüründen, kilim desenlerinden, sembollerinden tüy takma alışkanlıklarına kadar pek çok ortak nokta mevcuttu.
Tahsin Mayatepek, çalışmalarını belge ve fotoğraflarla 3 ciltlik bir defter halinde toplayarak Atatürk'e gönderdi.

Bunların ikisi 1970'lere kadar TDK kütüphanesinde bulunuyordu. (No:57-56) Üçüncü defter kayıptır !

( Bu defterlerde dini tören, ibadet ve tapınaklarda da benzerlikler bulunduğu belirtiliyordu…. )

Pek çok dilde ortak bir sözcük:
Kimi araştırmacılara göre Türkçe'de "baba" anlamına gelen ata sözcüğünün az çok ufak söyleniş farklarıyla dünyanın farklı kıtalarında yaşayan kavimlerin dillerinde bulunması ve bunların hepsinde yine "baba" anlamına gelmesi, bütün bu kavimlerin geçmişte ortak bir kökeni olduklarını ortaya koymaktadır.

Baba anlamına gelen birbirine yakın sözcüklerden
ve kullanıldıkları dillerden bazıları:

1936’daki Türk Dil Kurultayı’nda şöyle saptanmıştır:

1- Türk Lehçeleri:
* • Uygur, Koybal, Kazan, Kırgız ve Batı lehçeleri Ata
* • Kuman, Televüt lehçeleri Atta
* • Çuvaşça Atey
* • Kazanca Etey, ata
* • Altayca Ada

2- Ön-asya Dilleri:
* • Sümer dili Ad, adda
* • Elam dili Atta
* • Mitanni dili Atta (i)
* • Hitit dili Atta
* • Luwi Tati

3- Hint-Avrupa Dilleri:
* • Grekçe Atta
* • Latince Atta, atavus
* • Got. Atta
* • Eski Nort Atte
* • Eski Yukarı Almanca Atto
* • Eski Slavca Atetz
* • Polap dili Otay
* • Orta İrlanda dili Aite
* • Votyak dili Atay
* • Macarca Atya

4- Diğer dillerde:
* • Kalmuk dili Atey
* • Bask dili Aita
* • Eskimo dili Atatak

Charles Berlitz'in saptadığı baba anlamlı sözcükler ve kullanıldıkları diller:

* • Malta Tata
* • Welsh Tad
* • Roumani Thatha
* • Fiji Tata
* • Samoa Tata
* • Tagalog Tatay
* • Quechua Kızılderilileri Taita
* • Dakota (Siu) Kızılderilileri Atey
* • Nahuatl Kızılderilileri Tata,tahtli
* • Seminole kızılderilileri İntati
* • Zuni kızılderilileri Tatçu, taççu
* • Hurri dili Atai
* • Kuzeydoğu Kafkas dilleri Ada
* • Rusça Atets
* • Etrüsk Apa, ate

Ayrıca bakınız:
Yedi kök soy
Atlantis

İç bağlantılar:
http://fr.wikipedia.org/wiki/Mu_(continent) 
http://en.wikipedia.org/wiki/Lemuria_(continent) 
http://en.wikipedia.org/wiki/James_Churchward İng.Wikipedia]

Dış bağlantılar:
http://www.crystalinks.com/pyrunderwater.html 

Japonların Güney Çin Denizi dibinde keşfettiği devasa piramit:
http://209.85.135.104/search?q=cache:VWLoEmW1_H4J:www.bibliotecapleyades.ne t/atlantida_mu/esp_lemuria_2.htm+mu+continent+science+Churchward&hl=tr&gl=tr&ct=clnk&cd=22 

http://www.mkutup.gov.tr Milli Kütüphane
http://www.crystalinks.com/lemuria.html 
http://pythacli.chez-alice.fr/civilisations/mu.htm#Description%20de%20Mu 
http://www.mapsouthpacific.com/pacific/index.html 

Büyük Okyanus takımadaları haritası:
http://images.google.com.tr/imgres?imgurl=http://www.bildungsservice.at/faecher/geo/Staaten%2520und%2520Landschaften/Chile/Osterinsel/Chile%25202004%2520-%2520Rapa%2520Nui%2520-%2520DSCF5004.JPG&imgrefurl=http://www.bildungsservice.at/faecher/geo/Staaten%2520und%2520Landschaften/Chile/Osterinsel/photogalerie%2520osterinsel%252001.htm&h=600&w=401&sz=49&hl=tr&start=89&tbnid=_1ZEKtv1wqihIM:&tbnh=135&tbnw=90&prev=/images%3Fq%3Drapa%26start%3D72%26ndsp%3D18%26svnum%3D100%26hl%3Dtr%26lr%3D%26sa%3DN%26as_qdr%3Dall 

Rapa Nui

Kaynaklar:

* "Üçüncü Türk Dil Kurultayı" (1936,Tezler, müzakere zabıtları,toplam 502 sayfa), Devlet Basımevi,1937,

* The Lost Continent of Mu (1926), James Churchward

* The Children of Mu (1931), James Churchward

* The Sacred Symbols of Mu, James Churchward

* Cosmic Forces of Mu, James Churchward

* Second Book of Cosmic Forces of Mu, James Churchward

* Books of the Golden Age, James Churchward

* Mu,Tarih-öncesi Evrensel Uygarlık,Alparslan Salt, Haluk Egemen Sarıkaya,1978

* Mu Uygarlığı,Hans S. Santesson

* Batık Kıta Mu'nun Çocukları,J. Churchward,Ege-Meta Yayınları

* Dharma Ansiklopedi,Alparslan Salt,Cem Çobanlı,2001

* Semboller Ansiklopedisi, Ruh ve Madde Yayınları,2006
Bu makale, online kullanıcı topluluğu tarafından oluşturulan ve düzenlenen özgür ansiklopedi projesi Wikipedia'nın Türkçe versiyonu Vikipedi'deki Mu Kıtası maddesinden kopyalanmıştır. GNU Özgür Belgeleme Lisansı ilkeleri kapsamında özgürce kullanılabilir.

Anahtar kelimeler:
İlgili bilgiler: Mu Kıtası 1852 1921 1923 1930 1936 1938 ABD Anadolu Atatürk Atlantis 

Ansiklopedi tarayıcı Mu Mu isamaa, mu õnn ja rõõm Mu isamaa, mu ޵nn ja r޵޵m
Mu Kıtası Mu medeniyeti Mu Uygarlığı


Araştırma ve Derleme: 
Ali Aslan DUMANOL

http://groups.yahoo.com/group/UNITED-TURKS

Hiç yorum yok:

Türk Gen'leri (Hakikat ve Rüya)

Dünyada genetik bilimi ve teknolojisi (fevkalade kritik olan diğer özel bilim alanlarını ve teknolojilerini yazmıyorum) nerelere geldi ve biz bu gelinen son noktalardan ne kadar haberdarız veya haberdar ediliyoruz bilmiyorum.


Ama aşağıda verdiğim tek bir link'ten bile (İngilizce) bir çok bilgiye ve sonuca ulaşılabiliyor. 

(Arzu edenlere ücreti karşılığında, tüm genetik bilgileri ve kök-akrabalık haritaları da veriliyor!)

Bizim buralarda, kendi aramızda yaptığımız hararetli vatan, milliyetçilik, kürt, Sabetay, Çerkez, Ermeni, Yahudi, Laz, Göçmen vb. ve rejim, stratejik, dış politika vb. tartışmalar mutlaka çok değerli bilgiler/sonuçlar üretiyor.

Korkarım bu dinamizm bile bir genetik programlanmışlığın beklenen ve sıradan bir ürünü-sonucu olabilir.

Eminim ki, bu gruptan hiç kimse, kendisine herhangi bir genetik müdahale (gıda, kimyasal, biyolojik, ilaç, kozmetik vs.) yapılmadığı konusunda samimi bir yemin edemez.!

Hal böyle iken kendi sağlığımızın, endokrinal, psikolojik, patolojik vb. bir mutasyona uğramadığı testini-sağlamasını nasıl yapabiliriz?.

Buna hakkımız var mı? 


En Önemlisi mümkün mü? 

Veya bunu yapabilmemiz için nasıl bir imtiyaza sahip olmamız lazım?

Makrokozmos'a (evren) ve mikrokozmos'a (kendimiz dahil) açılan pencerelerimiz sadece "sınırlı" 5 duyumuz iken, (Üstelik zaten sınırlı bu 5 duyu, bir bira'dan bile sapıtıveriyorken..) hangi bilgeliğin, bilginin, gerçekliğin, 
gerçeğin savaşını veriyoruz?

Umarım, en büyük uyanış olan 'Ölüm'den önce, bir kez dahi olsa bile, rüya içinde rüyalar ve içinde rüyalar perdesini aralama şansına sahip olabiliriz.



http://www.turkgenealogy.com/content/dna_results.htm


Hiç yorum yok:

TÜRKLERDE YARATILIŞ







ÜZEKÖK TENGRİ
ASRA YAGIZ YER KILINGUKDA
EKINARA KISI OĞLI KILINMIS



 
ÜSTTE GÖK TENGRİ
ALTTA YAĞIZ YERİ YARATTIĞINDA
İKİSİ ARASINDA KİŞİ OĞLUNU (İNSANI)
VAR EDİLMİŞ (YARATILMIŞ)







Hiç yorum yok:

ANKARA SEYMENERİ ve GELENEKLERİ


Ankara'da Seymenlik
Ve
Seymenlik (Seğmenlik) Geleneği 

Yağcı Oğlu Fehmi EFE,
Genç Osman (Osman Gençtürk) 
İbrahim SOMÇELİK,  
Kavaf Hakkı

Gittikleri yerlerde kendi kültürlerini koruyan ve geliştiren Oğuz Türkleri, yerleştikleri Ankara ve çevresinde de âdet, gelenek ve göreneklerini yaşatmışlardır. Bu geleneklerden biri de "Seymenlik Geleneği" dir (Seğmenlik - Seğmen).

Yağcıoğlu Fehmi Efe,
Bahri Efe, 
Genç Osman..

Şehrin devlet merkezi olması neticesinde meydana gelen hızlı teknolojik gelişmeler, tabiî olarak kültür yapısını da etkilemiştir. Ancak, söz konusu değişme ve gelişmeler şehrin geleneksel kültürü içerisinde özel bir yeri bulunan "Seymenlik geleneği" hayatını devam ettirmiştir.

21. yüzyıla beş milyonluk nüfusa sahip büyük ve modern bir başkent olarak girmeye hazırlanan Ankara'da seğmenlik geleneği bugün bir dernek çatısı altında korunarak, yürütülmektedir. Ankara'da faaliyet gösteren demeklerin en eskilerinden biri olan Ankara Kulübü (Derneği) bu geleneksel kurumu ilelebet yaşatma çabası içerisindedir. 

Efe, (Efelik) mecazî anlamda men, cesur, kahraman, cengâver insan anlamına gelmektedir. Efeler fenalıktan kaçınan, iyiliği ve yardımı seven, kahraman, gözü pek, men ve fedakâr insanlardır.
 
Atlı Seğmenler

Bu karakterleriyle çevrelerinde saygınlık kazanmışlardır. Eskiden anne ve babalar yeni yetişen çocuklarını efelere teslim ederlerdi.

Efeler küçük delikanlıların kötü yerlere alışmalarını önler; terbiyelerine, tutum ve davranışlarına dikkat ederler, onla­rın büyüğünü sayan, küçüğünü koruyan, vatanına ve milletine yararlı insanlar olma­ları için özen gösterirlerdi.

Efeler arasında kendisini en fazla sevdirip saydıranlar "Efe Başı" seçilirdi. Efebaşları, efeleri düzenler ve idare ederlerdi. 15-16 yaşındaki delikanlı efelere Ankaralılar "Yeni Yitme" derlerdi.

Yeni yitmelik unvanı askerliğin bitimine kadar sürerdi. 35 yaşına kadar da Delikanlılık Çağı devam eder, 35 yaşından yukarı efelere de "Dölekleşiyor (ihtiyarlıyor)" tabiri ile Kart Tıraş Efe denirdi.

Ege bölgesindeki efelere, Zeybek,
orta Anadolu ve özelikle Ankara efelerine de Seymen adı verilirdi.

Efelerin milli günlerde, düğünlerde atlı ve yaya olarak bir araya gelmelerine "Seymen Alayı Düzülmesi" denirdi.

 
Seymen Alayı 

"Seymen Alayı Düzülmesi"ni Enver Behnan ŞAPOLYO şöyle anlatmaktadır:

"Ankara halkı, tarihin pek eski devirlerinden beri Seymen Düzülme adı verilen bir Türk ananesini millî vicdanında gizli bir sihir olarak yaşatmakta idi.

Seymen alayı, daima kızılca günlerde kurulurdu. Yani millî felâket günlerinde, bir beyliğin ve devletin yıkılış sıralarında, halk yeni bir devlet kurmak ve başlarına yeni bir reis seçmek için Seymen Alayı kurardı. Bu alay yeni devleti kurar, yeni reisi seçerdi... 

Seymen düzülme, toplu ve millî bir galeyan anıdır. 

Bunun ufak bir şekli de bayram ve düğünlerde kurulurdu. Seymenler o gece "Sinsin" denilen bir ateş oyunu oynarlardı. O gece bir dağ yamacında veyahut bir tepede büyük bir ateş yakarlar, Maşatama denilen demirden yapılmış büyük bir çanağın içine yağlı çıra koyarlar bu ateşin etrafında davul ve zuma çalarak Zeybek oynarlar. Bu ateşin üstünden atlayarak bir nevi tura oyunu oynayarak sabahı ederler. Bazen bu ateşe koç atarlardı. 

Kalaycı Hasan ve M.Ali Palacı

Seymen düzülmeyi yalnız Ankara Efeleri anane olarak saklamıştır. 

Çünkü bütün Ankara civarı köyleri 
Oğuz Boylarıyla doludur...

Çubuk'la Kınık, Elmadağ eteğinde Bayındır, Ayaş'la Kayı, Hüseyin Gazi dağı eteğinde PeçenekYazırDodurga, Bâlâ'da Avşar, Çubuk'taKargınÇavundur, Eymir Gölü, Bökdüz köyleriyle Ankara'yı çevrelemiştir. 

Bütün bu köy adları 
Oğuzların yirmi dört boyunun adlarıdır... 

Köylerin pek çoğu Oğuzların Beydili aşiretine mensuptur.



Anadolu, tarihte böyle çok galeyanlı günler geçirmiş, Seymen düzülerek, yaya allı ve silahlı olan delikanlıları bir reis etrafında toplamıştır.

Kuvvetle muhtemeldir ki;
Selçuk İmparatorluğu yıkılırken (Anadolu Selçukluları)
yine böyle bir galeyan olmuş,
Osman Bey'i aynı şekilde Kayı Aşiretinin başına bey seçmiştir.

O güne ait elimizde yazılı bir belge olmamakla beraber, Etnolojik tetkiklerle, halkta yaşamakta olan aneneleri tesbit etmekle, kaybolmuş tarihi hakikatleri de meydana çıkarabiliriz.
 
Hasan Ölmez

Seymen düzülme âdeti beş on kişiye ait bir topluluk değil, Orta Anadolu Türklerinin müşterek bir galeyanıdır.

Selçuklu devletinin Konya'da Osmanlı devletinin Söğüt'le kuruluşu bu ananeye çok benzemektedir. Selçuklu aynı şekilde atlı seymen alayları önünde, bir torbadan bir çocuğa ok çektirilmek suretiyle, kendi okunu çekerek bey olmuştu. 

Osman Bey ise, yine atlılar karşısında bir ak keçeye oturtularak dokuz defa havaya kaldırılarak karargâhta dolaştırılmıştı. 

Kımızlar sunulup, and içilerek Bey tanındı. 

Bu muhakkak ki, Seymen alayı, eski Türklerden kalma bir âdettir... 

İkinci Mahmud'un kurduğu "Sekban" teşkilâtı "Seymen" kelimesinden alındığını iddia edenler de vardır. 

İstanbul'da Şehzade Camii'nin karşısında Çukurçeşme civarında eskiden bir "Seymenler Mezarlığı" olduğu da söylenilmektedir. 

İstanbul esnafı arasında Ahi teşkilatında (Ahilik) bulunan "Seğmen" lerin de Ankara Ahileriyle bir münasebeti vardır. 

Rumelide "Seğmen bekçi, muhafız" mânasında kullanılmaktadır.

Ankara'da ise "Seymen", efe, yiğit ruhlu ve atlı manasında kullanılmaktadır. 


Zeybek kelimesi de Seğmen kelimesiyle alâkalıdır. 

Seymen düzüleceği zaman, Efeler kahvesi önüne sancak dikilir. 

Bu bayrak Seymen alayının kurulmasına işarettir.

Eski Türkler de otağ önüne tuğ ve sancak dikerlerdi.


Mustafa Kemal'in Ankara'ya geleceği günün sabahı da sancak dikildi. 


O zaman Efeler kahvesi Ulucanlar'a giden yolun üzerinde bulunan Sarı Ahmed'in kahvesi idi. 

Esasen civar köylerden Seymenler de akın akın gelerek hanlara yerleşiyorlardı. 

Bu günlerde Kalecik Seymenlerinin başında Sülük, Zirlilerin başında Saraylı Ahmet, Yozgat'tan yeni Cehli Rıza uşakları, yani kızanlarıyla Ankara'ya gelmiştir.



Seymen Alayının Tertibatı

Seymen alayının kenarları sırmalı bir bayrağı vardır. Bu camiin avlusuna dikilir, dua okunduktan ve kurban kesildikten sonra alay şu suretle harekete geçerdi. Alayın ününde davulcular ve zurnacılar geçerdi. Bunların kıyafetleri şayanı dikkattir.

Bu davulcular birer Şamana benzemektedir. Bunlar beyaz şalvar giyerler. Üzerlerinde de sırmalı camadan ları vardır. Bellerinde geniş bir meşin silâhlık ve bunun içinde tel sırmalı bir mendil sarkar. Göğüslerinde bir takım paralar ve boynuzlar ve yada taşı gibi ufak ufak taşlar asılıdır. Bunlar Seymen alayının önünde bulunurlar. Zurna çaldığı zaman, bunlar davullarını havaya kaldırırlar, davul havada iken tokmak vurarak, helezonlar çizerek, yere yatarlar, kalkarlar, bir ayaklan üzerinde dönerler, davullarını havaya kaldırırlar. Sanki gökten bir takım Tanrı ruhlarını çağırır gibi garip hareketler yaparlar, sonra omuzlarını kımıldatırlar, ayaklarıyla Zeybek oynar gibi rakslar yaparlar, davulu yere doğru çalarlar, tekrar havaya kaldırırlar, sıçrarlar, yere diz çökerlerdi. Çok kere de iki davulcu karşılıklı oynarlar. İki davulcu değnek­lerini davulların kasnağına vurarak dokuz adım yürürler. Tekrar geri dönerler. Üçüncü defa davulu hızlı çalarak ilerler, sonra rakslara başlar. Zurnacılar da durmadan eski havalar çalarlardı. 

Davulcuların arkasında en iri yapılı bir efe, Seymen alayı nın bayrağını taşır. Bayrağın iki tarafında meşhur kabadayılar dan iki efe de ellerinde Tekepala dedikleri, iri palaların uçlarını yukarı tutmuş bir vaziyetle ilerlerdi. Bunlara bölükbaşı denilirdi.

Bunların önünde on veya on dört yaşlarında bulunan millî kıyafetli çocuklar da ellerinde som saplı bıçaklar yürümekte idi.

Davulcularla Efe sancağının arasında iki tane gür sakallı ve gayet iri adamlar omuzlarında balta önlerinde birer meşin önlük ağır ağır yürümekle olup âdeta seyredene dehşet verirlerdi. Bunlara Seymen baltacı­ları derlerdi.

Alaya iştirak eden Seymenler sağlı ve sollu iki dizi teşkil ederlerdi.

Seymenler birer adım ara ile birinci ve ikinci diziyi meydana getirirlerdi, bütün Seymenlerin elinde Tekepalalar bulunmakta idi.

Seymen başı bu dizinin bıraktığı boşluk arasında yürür. Yanında ikinci efe vardır. Bunların elinde birer Osmanlı kılıcı bulunmakladır. Altın kakmalı ve üzerinde bir takım âyetler yazılıdır. Bu kılıç yalnız efelerin evinde asılı durur. Seymen başı arasıra bu kılıcı havaya kaldırır - Doh, doh...  Diye bağırır.

Bu defa bütün Seymenler gür ve kalın bir sesle Doh Doh... diyerek caddeleri inletirler.

Bir ağızdan çıkan bu sesler, duyulmaya değer, heyecanlı bir sahnedir. Bu alay pek ağır yürür. Doh doh dan sonra davul ve zurna Zeybek çalar. Bu zaman efeler kılıçlarıyla Zeybek oynayarak ilerler.

Bunlar pek heybetli bir manzara arz eder. İnsana dehşet ve korku saçarlardı. 


Hiç yorum yok: